Neden ÖTEKI MEDYA?


Anasayfa
Güncel
Medya Haberleri
Dosyalar
Medya`dan
Öteki Türkiye
Kültür-Sanat
Etkinlikler Takvimi
Forum
Linkler

ARSIV

e-Posta

 

HÜRRİYET YALANCI GAZETE

 

Son bir ayda birinci sayfadan verdiği iki manşet haberi yalanlanan Hürriyet'in dünkü manşetinin de Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamayla yalanlanlamasıyla yalan haber rekoru kırdığı ortaya çıktı.

Son bir ayda Hürriyet gazetesi üç kez manşete taşıdığı haberler nedeniyle yalanlandı. Hürriyetin dünkü haberi de Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yalanlandı. Yapılan açıklamada ise sözkonusu haberin doğru olmadığı, heyetin uluslararası suç ve uyuşturucu madde trafiği ile igili olarak Londra'ya gönderildikleri belirtildi. Hürriyet'in ocak ayında manşetten verdiği iki haberin de şiddetle yalanlandığı ortaya çıktı.

8 Ocak tarihli Hürriyet'te Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili yürütülen operasyonlar hakkında, ismi açıklanmayan üstdüzey askeri bir yetkiliye atfen, "Düğmeye, o değil biz bastık" manşetiyle verdiği haber, Genel Kurmay Başkanlığı tarafından yapılan bir açıklama ile yalanlandı. Hürriyet'in haberinde operasyonun Jandarma tarafından bakanlığın bilgisi dışında yapıldığı, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in operasyonla ilgisi olmadığı ileri sürülerek, "Cumhur Ersümer'in üstünü çizin" ibarelerine yer verilmişti. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tarafından yapılan açıklamada ise, operasyonun doğrudan TSK ile bir ilgisinin olmadığı belirtilirken, "Operasyon, ilgili bakanlığın bilgisi ve yargı organlarının denetimi altında, Jandarma Genel Komutanlığı'nın adli yetki ve sorumluluğunda ve jandarmaya verilen görev kapsamında yürütülmektedir. Tüm bu faaliyetlerde TSK'nın herhangi bir etkisi ve sorumluluğu bulunmamaktadır" deniliyordu. Aynı açıklamada Jandarma Genel Komutanlığı'nın konuyla ilgili herhangi bir açıklama ve beyanda bulunmadığı, titiz araştırmalara rağmen sözkonusu ifadeleri kullandığı ileri sürülen yetkilinin tespit edilmediği, tespit edilmesi halinde ise gerekli yasal işlemlerin yapılacağı da vurgulandı.

Bumin de Hürriyet'i yalanladı

24 Ocak'ta Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ise yaptığı bir açıklama ile Hürriyet'i yalanlayarak istifa iddialarının doğru olmadığını açıkladı. Bumin'in tekzibi Hürriyet'te "İstifa doğru değil" başlığıyla yer aldı. Bumin, "Bu haberler tamamiyle hilaf-ı hakikattir, gerçek dışıdır" derken, Haşim Kılıç ve Sacit Adalı'nın Ecevit'le yapılan görüşmeye karşı çıktıkları iddiasını, "Mahkemenin yaptığı tüm girişimlerinde arkadaşlarımının tamamının desteği vardır. Ben, mahkemeyi temsil eden başkan olarak onlardan destek almadan herhangi bir girişimde bulunmam. Bu konuların kamuoyuna doğru yanstılmasını bekliyorum" sözleriyle yalanladı. Bumin, Hürriyet'te belirtildiği gibi görüşmenin ne bir ültimatom ne de istifa resti olarak yorumlanamayacağını belirterek, siyasal partilerin kapatılmasını zorlaştırmaya karşı olduklarını kaydediyordu.

Kaynak : Yeni Şafak Gazetesi, 07.02.2001

 

Medya “hakaret”ten mahkûm olduğunda bizden saklıyor
Bu haberler başka yerde yok

Türkiye’de medya hemen her konuda, gelişmeleri izleyen, olan biteni aktaran, anlamamızı sağlamak için bize veri ve malzeme sunan bir “haberci” gibi değil, işin içindeki bir aktör gibi davranıyor. Sık sık taraf oluyor. Bunu çoğumuz kanıksadık, durumun tuhaflığına takılmıyoruz bile.

Medyada “insan hakları soytarıları”na sık sık ve sereserpe hakaret edilmesi, bu genel yanlışlığı normalleştiren unsurlardan. Öyle bir manzara oluştu ki, sanki bazı kişi ve kuruluşlar, özellikle İnsan Hakları Derneği sözkonusu olduğunda, her türlü hukukî sınırlama ortadan kalkıyor ve bütün gazeteci ve köşeyazarlarının her türlü sövgüye hakkı var. Oysa bu hakaretler üzerine pek çok dava açıldı, mahkemeler çeşitli köşeyazarlarını ve gazeteleri hakaretten mahkûm etti. Ama bunlar hiç haber olmadı.

Medya, ayıbını örtmek için bunları bizden gizlerken, kendi faaliyetinin birtakım –meselâ hukukî- sınırları olduğunu da unutturmaya çalışıyor.

Medya faaliyetinin bir sürü hukukî kısıtlama altına alınması gerektiğini savunuyor değiliz elbette. Ancak gerçeğin bir kısmı -ve hep aynı kısmı- maksatlı olarak gizlendiğinde ortada “gerçek” adına kalan şey sadece bir “medya mâmûlü” oluyor. Gazeteci herhangi bir konuda lafını esirgemeyebilir. Ancak bundan ötürü hakaretten mahkûm olursa bunu da bize bildirmek zorundadır.

Düşünün ki, yakınmak için bile sözünü etmiyorlar mahkûmiyet kararlarından. Özellikle bu tutum üzerinde düşünülmeli.

Aşağıda üç örnek vaka aktaracağız. Üç olayda da mahkemenin tutumuyla medyanın bize kabul ettirmeye çalıştığı “sorumsuzluk” konumu geçersizleştirilmiş.

1) Emin Çölaşan 1 Eylül 1996'da Hürriyet'te "Akın Birdal isimli adamın PKK kampını ziyaret edip şerefsizlerle kucaklaşması soytarılığın ve Türkiye'ye ihanetin en büyüğüdür. (...) Hiç kuşkum yok Türk Milleti bütün hainlerden, bütün namussuz ve şerefsizlerden bir gün hesap soracak." diye yazdı. Ertesi gün Reha Muhtar'ın Show TV’deki Ateş Hattı programında telefon bağlantısında "Akın Birdal diye biri var, PKK'nın şubesi gibi çalışıyorlar" sözleriyle bu saldırıyı tazeledi. Çölaşan, bu yazısından ötürü Ankara Asliye 2. Hukuk Hakimliğince 1.5.1997’de kişilik haklarına saldırıdan suçlu bulunarak 200 milyon TL tazminat cezasına çarptırıldı. (Karar no. 997/11768, Yargıtay 29.12.1997’de onayladı) Mahkeme "haber niteliğinin sınırlarını aşan sözler" sarfedildiğine, "şahsın yaptığı işlem ve eylemin ona hakareti haklı kılmayacağına" hükmetti: "...yazar, karşı tarafın PKK kampına gitmesini eleştirebilir, tenkit ve tahlil edebilir, kamuoyunu aydınlatabilir, kamuoyu oluşturabilir. Ölçüler içerisinde sınırları zorlamamak kaydı ile kınayabilir. Ancak hiç kimseye ne olursa olsun hakaret edemez." Çölaşan'ın avukatlarının bunun "anonim bir beyan" olduğu tevillerine itibar edilmedi. Güzel bir ayrıntı daha: Akın Birdal’ın avukatı Sedat Aslantaş'ın dava dilekçesindeki "Yazdıklarında ideolojik ve entelektüel derinliğin zerresi bulunmayan davalı Emin Çölaşan" ifadesi nedeniyle Çölaşan adına açılan karşı dava, "yazar hakkındaki düşüncelerin tenkit ve tahlili" sayılarak reddedildi.

2) 21.11.1998 tarihli Yeni Yüzyıl'da Yağmur Atsız, şunları yazmıştı: "Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları konusunda berbad bir görüntü verdiğini kimse inkar edemez. Fakat sabık Alman Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel, altı yıl süren bu görevi boyunca acaba neden her Türkiye'ye gelişde 'İnsan Hakları Derneği' Başkanı Akın Birdal ile kahvaltı etti? Bu uğursuz'un ve başında bulunduğu örgütün tam bir PKK uzantısı olarak çalıştığını Kinkel bilmiyor muydu? (...) İşte Akın Birdal'ın vurularak bir 'hainin' bir 'mazlum' pozuna sokulması!!!" Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, 6.7.1999 tarih ve 851-530 sayılı kararında, "Davaya konu yazı incelendiğinde davacı hakkında PKK'nın uzantısı olduğu hususunda ortaya konulmuş bir durum mevcut olmadığı halde, PKK ile gizli görüşen birisi olarak lanse edilmesi, keza ‘İşte Akın Birdal'ın vurularak bir hainin bir mazlum pozuna sokulması’ gibi nitelemeler ve değerlendirmeler davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder. Eleştiri hudutlarını aşar." Diyerek, Atsız’ı 300 milyon TL tazminata mahkûm etti. Yağmur Atsız bulunup tebligat yapılamadığı için, Yargıtay aşaması sürüncemede kaldı.

3) Hürriyet’in 1.10.1998’deki ünlü "Manyağa bak!" manşeti... Van’da uçak kaçıran korsanın “ölü ele geçiilmesi üzerine, başka bir konuda kendisiyle söyleşi yapılırken görüşü sorulan İHD Genel Başkan Yardımcısı Osman Baydemir, "Olayın teknik ayrıntılarını bilmiyorum. Ancak bir insan hakları savunucusu olarak suçluların ya da zanlıların mümkün mertebe sağ olarak yakalanmaları gerektiğini düşünüyorum." demiş; ihtiyatla ve “geçerken” söylenen bu söz “Manyağa bak!” diye manşete çıkartılmış, ertesi gün de gazete yönetimi bu manşete gururla sahip çıkmıştı. Osman Baydemir bu “haber”le ilgili mahkemeye başvurdu. Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. adına Av. Hülya Pekşirin, 40 kişinin hayatını tehlikeye atan hava korsanı Erdal Aksu'nun "geçmişi ve PKK ile bağlantısının gözönünde tutulması...", "bu beyanatı duyan herkesin, başlıkta ifade edildiği şekilde düşünmesinin son derece normal olması", “...basının toplumda büyük tepki toplayan olaylarda da halkın genel tepkisini belirtecek terimler, kelimeler kullanmasının doğal olması..." gibi mütalaalarla “Manyağa bak!” manşetini savundu. Ancak Ankara Asliye 21. Hukuk Hakimliği 1.7.1999 tarih ve 1998/722-1999/337 numaralı kararıyla bu sunumda suç bularak 500 milyon TL manevi tazminata hükmetti, karar 12.1.2000'de Yargıtay’da onaylandı. Mahkemenin “eleştiri sınırının aşıldığına” ilişkin tespiti şöyleydi: "Basın, haber verme görevini yerine getirirken kullanacağı bu hakkın özel hukuk alanında sınırı gerçeklik, kamu yararı, toplumsallık, güncelik, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile belirlenmiştir. Haber, anılan temel kurallardan herhangi birine ters düşerse kamu yararı-kişilik hakları dengesi bozulur, kullanılan bu hakkın hukuka uygunluğundan söz edilemez. Haber gerçeği yansıtsa bile kullanılacak dil ve ifadenin, yapılacak niteleme ve yorumun haberin verilişinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı biçimde ve ölçüde bulunmasını öngörür. Şayet haberin verilişinde gerekli yarar ve ilgili olmayan beyan, tavsif ve değerlendirmelere gidilerek haberin içeriği ile uygun düşmeyen tahrik edici, okuyucu veya toplumda husumet ve kuşku yaratıcı dil, ifade kullanılacak olursa kişilik haklarıyla çatışan basın hürriyetine üstünlük tanınması imkansız hale gelir.(...) olayımızda davacı hakkında yazılan yazı ile eleştiri sınırları aşılmıştır."

Tekzip hakkının işlememesi, basınla ilgili yerleşik bir problem. Çamurlar atılıyor ve izler kalıyor. Aktarılan vakalarda da, karalanan, hakarete uğrayan insanların yayın istemleri reddedilmiş. Yine de, mahkemelerin kararlara yansıyan hassasiyeti bir teselli değil mi?

(31 Ocak 2001)

Kaynak : MEDYAKRONİK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Forum - Arsiv - Linkler - e-Posta

 

 

 

 

Iletisim:
e-Posta:
otekimedya@gmx.net
Fax: +49 (180) 50 52 59 60 69 47

webmaster: webmaster@otekimedya.com